NAZIMIN DİZELERİNDE  30 AĞUSTOS

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: ‘Üç’, dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

Saat beşe on var.

Kırk dakka sonra şafak sökecek.
‘Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak’
Tınaztepe’ye karşı Kömürtepe güneyinde.
On beşinci Piyade Fırkası’ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci,
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:

— Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam,
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Meselâ, bakın ‘Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın.
‘Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize.
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair.
‘Kim bilir belki yarın…’

Saat beşe beş var.

Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı:
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülâzimi Hasan’ın yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük.
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.

Yüzbaşı sordu:

— Saat kaç?

— Beş.

— Yarım saat sonra demek…

98956 tüfek ve şoför Ahmet’in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu’lar baskına hazırdılar.

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık,
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nureddin Eşfak baktı saatına:

— Beş otuz…
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz…

Sonra düşmanın müstahkem cepheleri düştü.

Sonra 30 Ağustosta düşman kuvayı külliyesi imha ve esir olundu.

 

Nazım Hikmet Ran

Kuvayı Milliye Destanı

 

Yorumlar (1)

YORUM YAZ
  1. Avatar Süleyman Akgüç diyorki:

    Ulusal Kurtuluş Savaşımız üzerine bugüne kadar yazılmış en güzel eser…
    Ulusal varoluşumuzun destanının kalemi büyük şairimiz Nazım Hikmet’i güzel vatanına hasret bırakmış olmak, üzülerek ulus olarak en büyük ayıbımız olmuştur…
    Herşeye rağmen 30 Ağustos’larda bu güzel eseri ile anmak hakkını vermektir…
    Saygılarımla

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.

Paylaş

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL

KAYIT OL

ÜYE GİRİŞİ

Zaten bir hesabım var

YENİ ŞİFRE

ÜYE GİRİŞİ